Antik çağ filozoflarından günümüze en sık üzerine düşünülen, yöntem geliştirilen konu bireyin kendi içindeki çatışması olmuştur. “Bir ben var benden içeri” demiş Yunus Emre o çatışmanın diğer yarısını tanımlamak için.
O halde gözlerimizi içeriye çevirelim neler oluyor anlamaya çalışalım. Beş duyumuz, bedenimiz, duygularımız ve zihnimiz sayesinde bu dünyayı deneyimliyoruz ve öğreniyoruz. Ve tüm bilgi zihnimizde ve bedenimizde depolanıyor. Tam bir keşif süreci yaşıyoruz ilk yedi yılımızda. Hatta bu öğrendiklerimiz ile yaşadığımız dünyaya uyumlanıyoruz. Sınırsız olan özümüz bu dünyanın kurallarını öğrenerek sınırlı alana geçiş yapıyor diyebiliriz. Dünyayı öğrenirken içinde yaşadığımız toplumun düşünce, inanç ve değer kalıplarını da öğreniyoruz. Yaşantımızda anlam veremediğimiz her olayda bedenimizde bizi iyi hissettirmeyen bir duygu hissediyoruz. Bu duyguyu hissettiğimiz o anda nefesimizi tutarak o duyguyu bedenimize kayıt ediyoruz. Kayıtla birlikte o an ortamda olan kokuyu, sesi, görüntüyü, sıcaklığı, titreşimi vs hepsini bilinç dışımıza alıyoruz. Yaşadığımız deneyimden sonra çocuk biz bir karar alıyor. Bu kararlar bizim inançlarımız ve değerlerimizi şekillendiriyor aslında.
Yaşantımızın ilk yedi yılında bir çok inancı kayıt ettik. İlerleyen dönemlerde de bu inançların yansıması olan bir dünyada yaşıyoruz her birimiz. Ben şanslıyım ve işlerim kolaylıkla yoluna girer ifadesine inandıysam bunu deneyimlediğim bir hayatın içinde buluyorum kendimi. Ya da insanlar benim hakkımı yer ve bana değer vermezlere inandıysam bugünkü yaşantım da bu ifadeyi doğrularcasına bana deneyimler yaşatıyor. İşte tam da bu inançlarımızın şekillendirdiği hayatlarımızda kendimizle çatışmaya başlarız ben neden hakkımı alamıyorum, insanlar neden bana değer vermiyor, neden kimse beni desteklemiyor vs.
Her birimizin sisteminde farklı farklı biçimlerde kayıt edilmiş olan bu inançlar değişmeden, dönüşmeden şu andakinden daha farklı bir yaşaa sahip olamıyoruz. Ancak her birimiz bu kararları ve inançları ne zaman ve nasıl aldığımızı unuturuz. Bilinçli aklımız ile bu bundan dolayı olmuştur diye şıp diye yanıtını vermeyiz. Hatta çoğunu o kadar derinlere kapatmışızdır ki bulup dönüştürmede zorlanırız.
İyi haber, bu inançları kaydettiğimiz yerin anahtarı gözümüzün önünde. Yaşadığınız hayata bakın, sahip olduklarınıza, sahip olamadıklarınıza, sorunlarınıza, çözümlerinize işte bunlar sizi inançlarınıza ve değerlerinize götürür. Ben neye inanmayı seçtiğim için potansiyelimi tam olarak kullanmıyorum? Başarılı olmamanın benim için değeri nedir? insanlara fazla fazla iyilik yapmanın benim için önemi nedir? Hayır dersem neyi alamayacağımdan korkuyorum? Kendimi olduğum gibi ifade edersem bana ne olur? Şikayet ederek kendimi neyden koruyorum? Başkalarının davraışlarını takip etmenin değeri nedir?
Uzun yıllardır danışanlarıma bu ve bunun gibi bir çok koçluk sorusu ile inançlarını bulmalarına destek oluyorum. Bu osruların yanıtları ile kapının bir kanadını açarken bedenindeki hislerinizi takip ederek de ikinci kanadı açacağız. Alınan her karar esnasında bedenimizde o duyguyu nefesimizi tutarak mühürledik. Bir duygu desenimiz oluştu. İnançlar dönüşürken bedende nefes çalışmaları ile o duyguyu da dönüştürdüğümüzde tam bir dönüşüm yaşayabiliriz. Duygu, zihin ve beden üçlüsü aynı anda işler, bu prensibi dikkate alarak sadece zihinden işleyemeyiz. Bizleri sınırlayan inançları duygularla yoğurarak oluşturduk. Ve yine aynı yöntemle bilinçli aklımızı bakış açımızı düzenlemek için kullabiliriz.
İçimizdeki kaos aslında bizim gelişim yolculuğumuzun habercisi sadece. O kaos ki bizi geliştiren, gücümüzü hatırlatan, potansiyelimizi keşfetmemizi sağlayan bir işaret. Ya kavga ederek bilinç dışı kayıtlarımızdan hayatı yaşamaya devam edeceğiz ya da bilinçli aklımızla inançlarımıza sorular sorup, duygularımızı fark ederek onlarla barışıp kendimizi dönüştüreceğiz. Kolay değil diyorsa zihniniz, ona sadece zaman alacağını bildiğinizi ama asla imkansız olmadığını söylemekle başlayın…